Dış ticarette rekabet şartlarının değişmesi, kâr marjlarının daralması, jeopolitik ve finans risklerin artması bunlardan birkaçıdır.Bu riskler , tüm kesimleri etkilediği gibi reel sektör firmalarını derinden etkilemektedir.Bu gelişmelerin ardından firmalar çeşitli arayışlara girmekte, ışte bu noktada dış ticaret eğilimi ortaya çıkmaktadır.Burada şu soruya sormak lazım dış ticareti ne kadar biliyor , devlet ve özel sektor olarak nasıl bir politika izliyoruz?
Her ne kadar firmalar , farklı ülke piyasalarından ürün satın alıp satsalarda, çok farklı boyutları söz konusudur. Yurt içi piyasadan yurt dışı piyasa alışverişi arasında ciddi farklar bulunmaktadır. Bu farklardan en önemlisi yasal mevzuat ve karşı karşı kalınan risklerdir.
Bu riskler ülke ekonomisine bağlıdır. Türkiye ekonomisi son yillarda dış ticaret politikası oluşturamamış ve bu anlamda sadece ihracata odaklanmistir. Oysa dış ticaretin iki ayağı mevcuttur;Ihracat ve ithalat olmak üzere bunun üzerine dengeli bir dış ticaret politikası izlenir.Ülkemizde özel ve kamu dahil toplam dış borç tutarı sürekli artış halindedir.Türkiye her yıl yaklaşık olarak 35-40 milyar dolar arası cari açık vermektedir.Diğer bir ifadeyle, toplam döviz harcamamız toplam döviz kazançımızdan fazladır.Dolaysıyla, bu paranın her yıl alınacak yeni borçlarla kapatılması gerekir.2016 yılına kadar uluslar arası kredi kuruluşları Türkiye hakkındaki notu yatırım yapılabilir seviyede idi.Bu nedenle, dış borçların çevrilmesinde ve cari açığın kapatılmasıyla ilgili bir sorunla karşılaşmıyordu.
Döviz kurları belli bir istikrar içinde seyrediyordu.
Ama artık durum değişti.Ekonominin makro dengelerinde sıkıntı var.Bunun için yapısal reformlar dahil, yeni eylem planına ihtiyac var.Ekonomide yeni yönetime, merkez bankasinının bağımsızlığına,enflasyonun kontrol altına alınması, cari açık ve planlı bir ekonomi modeline geçiş.
Ihracatımızın ne kadarı gerçek ihracat?