6 Eylül 1955'te, Anadolu Ajansı, “Atatürk’ün evinin kundaklandığının haberi üzerine, aynı gün ikinci baskıya yetiştirilen “İstanbul Ekspres” gazetesi manşet atarak, “Atatürk'ün evini Rumlar yaktı” haberi üzerine, Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde bulunan gayrimüslimlere yönelik ev ve işyeri baskınları ile malları talan edilir. Saldırı gruplarının elinde bulunan kaldıraç, balta, el makası, demir makas, kürek, testere, kaynak makinesi, kalın sopalar ve demir çubukları gibi aletlerle, ellerinde Türk bayrağı ile gruplar halinde, önceden belirlenen ev ve iş yerlerine saldırıyorlardı. “Atatürk’ün evi kundaklandı” haberinin kısa sürede organizeli bir saldırıya dönüşmesi ve saldırı malzemelerinin temin edilmesi de ayrıca manidardı.
Bu saldırılarda, 73 kilise, 8 Ayazma, bir Havra, 2 Manastır, 4300 Dükkân, 110 otel ve lokanta, 21 fabrika ile 3600 ev saldırıya uğrar. Olayda biri Papaz 15 kişi katledilirken, 300 civarında gayrimüslim vatandaş da yaralanmıştı. Olaylarda yüzlerce kadın tecavüze uğramış, sadece Balıklıgöl Rum Hastanesinde, 60 Rum kadını tedavi altına alınmıştı. İstanbul’un tüm ilçeleri ile İzmir ve Mardin'deki Rum ve Ermeniler de bu saldırılardan nasibini almıştı.
Bu ırkçı dalga 2 gün sürdü. Bu saldırıların ortak görüş noktası; güvenlik kuvvetlerinin müdahale etmemesiydi. 2 günün sonunda Askerin, Beyoğlu İstiklal Caddesi'ne tanklarla girerek, olayı sonlandırdı ama deyim yerindeyse, Atı alan Üsküdar'ı geçmişti. Yani ötekiler üzerine yapılan planlama girişimi, planlandığı gibi başarıyla bitmişti! Olay bittikten sonra Beyoğlu’na gelip inceleme yapan Cumhurbaşkanı Celal Bayar, tahribatın büyüklüğünü görünce; “İşin dozunu kaçırdık galiba” dediğini yine yıllar sonra gazeteciler öğrendi.
6-7 Eylül Olayları, Mecliste hararetli tartışmalara konu olmuştu. Gözler özel harp dairesine çevrilmişti. Bu bir provokasyondu ama elde bilgi yoktu. Yunan polisi yapmış olduğu araştırmada, biri Selanik’in Türkiye konsolos görevlisi diğeri Türk istihbarat görevlisi olan 2 kişiyi yakalayıp sorgulamıştı. Hatta Türk hükümeti bunlara iki Yunanlı avukat tutmuştu. Yunanlı avukatlar, yargılamada suçları sabit olduğu görülünce, savunmaktan vazgeçer. Yunanistan'ın Türkiye konsolosu hukuk görevlisi bu 2 sanığın savunmasını üstlenir! 2 Sanık tutuklu olarak yargılanması devam eder. 9 ay tutuklu kaldıktan sonra şartlı salıverilir ama mahkeme devam eder. Bu arada sanıklardan biri Türkiye'ye kaçar. Uzun yıllar Türkiye'ye kaçan, bu Atatürk'ün evini kundaklayan kişinin kim olduğu bilinmez. Olay, Devlet sırrı olarak kalır, hiç kimse bilmez.
Aradan yıllar geçtikten sonra, (1990) Emekli Orgeneral Özel Harp Daire eski Başkanı Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, bir gazeteciye şöyle der, “6-7 Eylül olayları bir özel harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlemeydi. Amaca da ulaştı,” diyerek, Kıbrıs’ta da bir Cami’yi yaktıklarını da itiraf ediyordu. (Tanksız Topsuz Hareket- Fatih Güllapoğlu- Tekin Yayınları)
Daha sonra olayı gerçekleştirenin, “Oktay Engin” olduğu anlaşıldı. Engin, Batı Trakya Türklerinden olup, 6-7 Eylül olaylarının başlamasına neden olan, Atatürk'ün evine bomba atılması olayı ile ilgili olarak, Yunan polisinin tahkikatı sonucunda, hakkında Selanik'te soruşturma yürütülmüştür. Selanik’in Türkiye Konsolosluk görevlisi Hasan Uçar ile beraber tutuklandığında 21 yaşındaydı. Türkiye'nin verdiği bursla üniversiteye devam eden bir öğrenciydi. 9 ay sonra serbest bırakılır. Daha sonra Türkiye'ye kaçar. Davanın sonunda, 3 yıl 6 ay hapis cezası alır. Yunan yargı makamları, cezasını çekmesi için Oktay Engin'i ister. Ancak Türkiye, Oktay Engin'i vermez, sahiplenir. İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydı yaptırılıp, ikinci sınıfta okumaya başlar. Okul bitince kaymakamlık sınavını kazanır. Çankaya Kaymakamlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü Siyasi İşler Müdürlüğü, Nevşehir Valiliği yapmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü görevine, Hayrettin Nakipoğlu tarafından atanmıştı. Nakipoğlu, 6-7 Eylül olaylarında Beyoğlu Kaymakamıydı. Olaylardan sonra ise, İstanbul Emniyet Müdürlüğüne atanıyor! Evet, muhteşem örgütlenmenin bir parçası da bu olsa gerek.
Bu arada, Taksim'deki olaylar esnasında, yağmacıları yönlendiren, elindeki liste ile gayrimüslimlerin ev ve işyerlerinin adreslerini elinde tutan kişinin, “Mürşit Yolgeçen” adlı şahıs olduğu bilinmesine rağmen, resmi anlamda soruşturmaya uğrayıp, uğramadığına dair, bir kayda rastlanılmadı. Ancak, araştırma sonucunda bu karanlık adamın, “1947 yılında, Toros yayınlarında çıkan, “Boğazlar Türkündür” adlı ırkçı kitabını da, kendine verilen destek ve öz güven ile çıkardığı anlaşılıyordu.
19 Ekim 2013 tarihli Yeni Şafak gazetesinden Ahmet Ünlü adlı gazeteci, yazısında konuyla ilgili şöyle der:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi, darbe Muhtıraları Araştırma Komisyonu tarafından hazırlanan rapor, karanlıkta kalan birçok olayı aydınlatıyordu. 1955'te, Atatürk'ün evine atılan bomba ile ilgili, Yunan polisi tarafından yakalanıp yargılanan MİT görevlisi Oktay Engin ile Hasan Uçar tutuklanmıştı. Türkiye Başkonsolosluğu, Oktay Engin için iki Yunanlı Avukat tutar. Oktay Engin'in suçluluğu ispat edilince, bu iki avukat savunma yapmaktan vazgeçer. Bunun üzerine, Atina'nın Ankara Büyükelçiliği’ndeki hukuk müşaviri, Oktay Engin'in avukatlığını üstlenir. Yunan Mahkemesi olaydan sonra Hasan Uçar ve Oktay Engine 3 yıl 6 ay hapis, Hasan Uçar’a ise 2 yıl hapis cezası verir. 9 ay Selanik Cezaevinde yattıktan sonra, tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildikten sonra Türkiye'ye kaçar.
Türkiye'ye geldikten sonra, dönemin hükümeti tarafından ailesine yardım edilir. Oktay Engin, İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydı yapılarak, ikinci sınıfta okumasına, okulun senatosu tarafından onay verilir. Oysa Engin gelirken, Selanik'te üniversiteyi okuduğuna dair belgesi yoktu. Engin, Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra avukatlık stajına başlar. Daha sonra Çankaya ve Marmaris'te Kaymakamlık görevine atanır. 1961 yılında, dönemin İçişleri Bakanı Orhan Öztırak’ın yardımıyla, Emniyet istihbaratında çalışmaya başlar. Görevi ise, Rumlara karşı istihbaratmış. Oktay Engin, siyasi cinayetlerin, kontrgerilla eylemlerinin başladığı yıllardan, 12 Eylül darbesine kadar en kilit makamlarda görev almış, nihayet Emniyet Müdürlüğü Planlama Daire Başkanlığı’nın ardından, Eskişehir ve Nevşehir Valiliği görevinden sonra emekli olmuştu.”
6-7 Eylül olayları ile ilgili kitapların yanı sıra, onlarca makale okudum. Aralarında, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Tarihçi Ayşe Hür gibi yazarların ortak görüşü bunun bir; “Vahşet!” olduğu ve bir daha asla böyle olayların olmaması için devletin kendisi ile yüzleşmesi gerektiğini yıllar önce ifade etmişler. Maalesef bu çağrılara yetkililer kulak kabartmıştı…
www.gaphaberleri.com’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar Gaphaberleri Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.