ALİ EKBER PEKŞEN

Hayatın sonraki dönemlerinde belki de hiçbir işe yaramayacak bilgilerin hafızada depolanmasını amaçlayan etkinlikler toplamını; okul hayatı, okul uygulamaları ya da eğitim hayatı olarak adlandırıyoruz. Eğitim ve öğretim etkinlikleri olarak adlandırılan bu çalışmaların merkezini; kavramların ve terimlerin kalıplar şeklinde verilen anlamları, formüllere indirgenmiş bilgi demetleri, sınırları çizilmiş konu anlatımları, sınav soruları ve çözüm yolları oluşturmaktadır. Bu çalışmalarla edinilen bilgilerin ya da moda deyimle, “kazanımların” sınavlar dışındaki hayatta işimize yarayıp, yaramayacağı tartışmalıdır.

Bu mantık kurgusu üzerine yürütülen eğitim öğretim yılının başındayız. Eğitim öğretim yılı, Eylül ayının ilk haftasıyla birlikte ilk sınıflara kaydedilen öğrencilerin “adaptasyon” süreciyle başladı. Bir hafta sonra da tüm sınıflar için ders zili çalacak.

Eğitim sistemimiz sınav merkezli işlediğinden, öğrencileri “tatil” olarak adlandırılan zaman diliminde de meşgul edecek sınava hazırlık amaçlı bir dolu ödevle evlere uğurlamış ve eğitime katkı adına yaz tatili günlerine ipotek koymuştuk. Öğretim yılının başlamasıyla birlikte, öğretim yılı sonunda yapılacak merkezi sınavlara hazırlıklar da kendiliğinden başlayacaktır. Bakanlık örgütü, eğitim konusunda fikir yürüten her kişi, kurum ya da kuruluş, okul başarısını, okulların merkezi sınav performansıyla ilişkilendirmektedir. Bu tutum, öğretmenleri baskı altına almakta ve sınav rutinine mecbur etmektedir.

Sınav merkezli düzenlenen eğitim sistemi, öğretmenin özerkliğini ve yaratıcılığını sınırlamaktadır. Eğitimde nitelik kaybına yol açmaktadır. Öğrencinin yaratıcı yeteneklerinin gelişmesinin önündeki en büyük engeldir. Eğitim öğretimin özünü sınav amaçlı çalışmalar oluşturduğu sürece, öğrencilerden hayatın bütününe dair sorumluluk almaları, toplumsal olaylara duyarlılık göstermeleri ve gerektiğinde olaylara müdahil olmaları beklenemez. Öğrenciler, sınav endeksli çalışmalarla adeta makineleşmekte ve sınav merkezli düşünmeye mecbur edilmektedir.

Eğitim; ilk çocukluk döneminden başlayarak, insanın 30 yıla yakın bir zamanını almakta ve hayat boyu sürmektedir. Bu süreçteki etkinliklerle bireye özgü gözlenebilir, ölçülebilir özelliklere katkı sağlanır. Bu özellikler; beceriler ve sosyal sorumlulukların gelişmesi, iş yapabilme, bireysel yetenekleri en verimli şekilde kullanabilme, olay ve olgularla ilgili düşünebilme, yeni durumlarla ilgili bilgi üretme, problem çözebilme, sağlıklı iletişim kurabilme, okuduğunu anlama, anladıklarını kendine özgü ifadelerle yazılı ve sözlü olarak anlatabilme olarak özetlenebilir. İnsanın bu özelliklerinin; eğitim öğretim faaliyetleriyle üst düzeyde geliştiği, güncellendiği bilinmektedir.

Bu özelliklerle donanımlı bireylerden oluşan toplumlar; yaşanabilir olmalarıyla örnektir. Bu toplumlarda; demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla işlemektedir. İşleyen demokrasiler; kentsel alt yapı, barınma, güvenlik, ulaşım, eğitim ve sağlık hizmetleri, sanat ve kültürel etkinliklerdeki zenginlikleri insana sunmanın güvencesidir. Bu toplumlar, demokrasinin eğitimli nüfusa sahip ülkeler için iyi bir yönetim modeli olduğuna örnek teşkil etmektedirler.

Demokrasi nitelikli eğitimle doğrudan ilgilidir. Nitelikli eğitimin hayat bulmasının temel koşullarından birisi, ülkede işlevsel bir demokrasi ve vatandaşların eğitim hizmetlerini devlet kurumları aracılığıyla almasıdır. Devlet kurumlarında nitelikli eğitim, tüm paydaşların niteliğinin artırılmasına bağlı olarak hayat bulur ve süreklilik kazanabilir.

Nitelikli eğitimin temel dinamikleri; alan uzmanlığına saygı, iş gücü motivasyonunu artırma, sürekliliği olan öğretmen eğitimi, liyakate esas yönetim sistemi, popülizmden uzaklaşma, altyapı olanaklarını geliştirme ve iyileştirme, eğitimi günlük siyasetin etki alanından çıkarma, araştırma geliştirme çalışmalarında süreklilik ve bu çalışmalarla elde edilen veriler doğrultusunda hareket planı oluşturma, öğrenci merkezli eğitim öğretim uygulamaları olarak özetlenebilir.

Toplumların gelişmişlik düzeylerinin en önemli ölçütü, bireylerinin nitelikli eğitimle ulaşılan insani değerlere sahip olmalarıdır. Bu insani değerler; bireylerin sanatsal ve kültürel faaliyetlere duyarlılıkları, anadili, matematik, fen, medya, bilim, tarih, coğrafya okuryazarı olmaları, din, dil, ırk, cinsiyet, inanç farkı gözetmeksizin, insan-insan ve devlet-birey ilişkilerinde evrensel değerlerin ve hukukun egemen olduğu yönetim anlayışı konusundaki farkındalıkları olarak özetlenebilir. Nitelikli eğitimin temel hedefi, bu özelliklerle donanımlı bireyler yetiştirilmesi ve bireyin kendisini gerçekleştirmesidir.

Eğitim sisteminin yeniden yapılanmaya ihtiyacı vardır. Öğrenciyi merkeze alan bir sistem üzerine çalışılmalıdır. Öğretmen meslek örgütleri, akademisyenler ve tüm eğitim paydaşlarının katılımıyla çözümler üretilmelidir. Çalışmaların referans kaynağını; yalnızca vatan sevgisi, milletin bölünmez bütünlüğü gibi tarihi, popülist söylemler oluşturmamalı. Eğitim, popülist söylemlerle günlük siyasete alet edilmeyecek kadar önemlidir. Popülist söylemler; genellikle hayal kırıklıklarının yaşandığı dönemlerde, otoriter yönetim zihniyetinin ürünü olarak ortaya çıkar, öfke, kırgınlık, kızgınlık gibi duyguları harekete geçirerek günü kurtarmayı amaçlar. Bu tür popülist politikalar, sistemin çürümesine yol açar.