ÇANAKALEYE İNİYORUZ
Misbah Hicri

ÇANAKALEYE İNİYORUZ

Bu içerik 1524 kez okundu.

 II.Bir müddet sonra gözlerimi aralıyorum. Gündoğmuş, bazen aydınlık bazen yoğun bir mavilikten, kısacası iklimlerden geçiyoruz. Pilotun anonsunu duyuyorum. Sivas, Kayseri, Erciyes üzerinden devam ettiğini söylerken, 11 bin fit yükseklikte uçtuğunu daha bazı rakamlar sıralıyor, ben onları çok umursamıyorum. Önemli olan varacağımız yer, Çanakkale Hava Alanı ve kaptan  iniş saatini tekrarlıyor…

Her camdan bakışım da farklı coğrafyalarda farklı şekiller, geometrik ve ilginç desenler gözlemliyorum. Bazen bir gorili, bazen bir timsahı andıran şekiller. Bazen ağzını denize dayamış devasa bir insan şekline rastlıyorum. Derin volkanik çukurlar, akan nehirlerin dağlar arasına sıkıştırılmış hallerini görüyorum. Yağmurun derin vadilere dönüştürdüğü dağlar arasında ki boşluluk farklı şekiller kazandırmış. 

Düşünüyorum. Ben hem ilk çağdan farksız bir yaşamla haşir neşirken, dünyanın ne de ilerlemiş olduğunu şu sözle seslendirirdik. “El gidiyor aya, biz kalmışız yaya.” O zamanlar uçağa binmek bile aklımızdan geçmezdi. Yaşadıkça yeniçağlara erişiyor insan. Ortaçağ diye değerlendirirsek yaşamımıza çok uyar. Geldik bilim ve teknoloji çağına, iletişim çağına ulaşım çağına, uzay çağına. Şimdi asır değil tüm bu çağları bir arada yaşamanın verdiği mutluluğu tatmanın heyecanı sarıyor bizi. Çok mu erken dünyaya geldik!

Yeşillikler arasında yer yer beyazlıklar... Dağların doruğunda kazıların doğayı nasıl tahrip ettiğini onlardan geriye kalan beyazlıklar Maden araştırma adı altında yapılan kazılar, mermer ocakları için yapılan kazıların doğayı nasıl bozduğuna üzülmemek elde mi? Bu tahribata “dur” demek lazım... O güzelim yeşilliklerin heder edilmesi insanın içini sızlatıyor. Zaman zaman yapılan eylemlerin doğanın  tahribatına karşı yapılan protestolarında ne kadar haklı olduğunu bir kez daha onaylıyorum.

Yaşanmış değerlerin unutulmaması adına çıktığımız gezinin heyecanı yanında uçağın inişini ve tekerlerin yere değmesini bekliyoruz. Tekerler yere değince rahatlıyoruz. Yeni bir coğrafyayı insanları ile birlikte tanıma erdemi bana haz veriyor.

Çanakkale’in tarihi geçmişi, efsane ve yaşanmış hikâyeleri, tarihi kültürü ile bir cazibe merkezi haline getirilme çabaları dikkate değer. Taşıdığı stratejik önem yanında  yaşanmış tarih ona ayrı bir gizem katmaktadır.  Çanakkale içinden çarçabuk içinden geçiyoruz. Günü birlik bir gezi onun için hızlı olmak zorundayız. Gördüğüm kadarı ile bakımlı, denizi ile görkemli, modern bir kent. Onu bu güzelliklerle buluşturan tarihsel önemidir.

Bizi gezdirecek otobüsler hazır hemen atlıyoruz ve Gelibolu Yarımada’sında yer alan Eceabat’a doğru yol alıyoruz. Çarşı içinden geçerek Araba vapurunun önünde iniyoruz. Binmeden önce bize birer simit ve ayran ikram ediliyor. Benim ilaçlarımı almak için gerekli. Arkadaşlardan ayrılma şansımız yok. Araba vapura biniyoruz. Herkes gecenin yorgunluğunu unutmuş koyu sohbetler çevreyi tanıtmalar ve fotoğraf çekmek için parmaklar deklanşöre uzanıyor…

Gelibolu  yarım adasına  bizim kafile bir uçak dolusuydu. Dört otobüse dağılmışlar ve Milli parktaki gezi öyle başlamıştı. Bizden öncede başka otobüsler ve her otobüste bir rehber eşliğinde geziler sürdürülmekteydi. Rehberleri uzman ve dinlediklerimin hepsi milli duygularla beslendiği gibi dini değerlerle manevi havayı tattırmaktadırlar. Yıllar önce ülkenin düşmanlar tarafından işgalini engellemek için yazılı belgelere göre Çanakkale'de iki yüz elli iki bin kişinin öldüğü söylenmektedir

Gezide anlatılan iki kelime dikkatimi çekti. Biri “Kilitbahr” denilse de denizin anahtarı anlamına gelen “kilid-ül bahir” denmesinin nedeni Çanakkale Boğazı’nın en dar yerine verilen isimdir. Hatta denizin burada kilitlenmesi ve düşmanın geçişine izin verilmemesinin de ifadesi… Yine “settibahr” sadd-ül bahir ise denizin önüne çekilen bend anlamını taşımaktadır. Aynı zamanda denizden gelen düşmanın önünde “set” olmanın ifadesidir ki her iki durumda da düşmanın onları geçmesine izin verilmemesidir. 

Rehberin yanında ilimize gelmiş ve yazdığı Çanakkale kitabiyle üzerine dikkatleri çeken, Emekli Öğretmen Mustafa Atmaca ile tanışıyoruz. Mustafa Hoca hoş sohbet biri... Bazen mikrofonu alır,  yaşadığı ve okuduklarını bizimle bilgi paylaşımı anlamında fazlasıyla önemsedim. Çünkü iki Kürtçe Çanakkale ağıtını bulduğunu ve bunu Çanakkale de gazetesindeki köşesinde yayınladığını söylüyor. Urfa’da biri böyle bir köşe yazarsa hemen “Kürtçü” diye damgalanır.  Mustafa Hoca kültürlü, bilgi birikimi ile evrensel ve insani değerlere saygı gösteren bir kişi onu ayrıca tebrik ediyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DİĞER YAZILAR
Yorum Yap
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Akçakale'de 14 Yıl 5 Ay kesinleşmiş hapis cezası bulunan şahıs yakalandı
Akçakale'de 14 Yıl 5 Ay kesinleşmiş hapis cezası bulunan şahıs yakalandı
Şanlıurfa'da 18 Mart Çanakkale Zaferi resmi töreni düzenlendi
Şanlıurfa'da 18 Mart Çanakkale Zaferi resmi töreni düzenlendi