Mezopotamya’nın Kırgın Çiçekleri
Misbah Hicri

Mezopotamya’nın Kırgın Çiçekleri

Bu içerik 1358 kez okundu.

   İsminden anlaşılacağı gibi bu bir öykü kitabı… Biri birinden ayrı ama yaşanmışlıklarının ortak yanı acı, keder, kırgın, boynu bükük, vurgun yemiş çiçeklerin öyküsü… Kısa yazmalar olsa da üzerinde uzun düşünülmesi gereken yaşanmışlıklardır. Saha çalışması yapılarak yazılmış hayatın içinden olaylar… Araştırma, anı, deneme olması daha dikkat çekici bir duruma getirmektedir.    

Ben öykü okumaktan büyük haz alırım. Hele hayatın mantalitesini kapsıyorsa… O heyecanı, hüznü, hasret sonrası gelen mutluluğun sonucunu paylaştığımız kadar acının damgasını yemiş gözyaşına boğulan kedere “kader” diye razı olanların öyküleri... 
Kürtçe konuşulan ve Kürtçe düşünülen bu coğrafya da Türkçe yazılan öykülerdir. Eğer Ahmet ê Hani’ye, Melayê Ciziri’ye, Fekıyê Teyran’a saygı olsaydı Kürtçe de hak ettiği yerde olurdu. Saidi Kurdi(Nursi)’nin “Arapça vacip, Türkçe lazım, Kürtçe caiz” sözü kabul görseydi her halde bu gün Kürt dilinin de bir saygınlığı olurdu. Bu kitap Kürtçe bu yazı da Kürtçe yazılırdı.  Kürtçenin bu kadar kullanılmasına rağmen halen “bilinmeyen dil” olarak zaptlara geçmesi birlik ve beraberlik adına üzüntü vericidir.  
    Kitabın ismi ve kapağındaki kompozisyon hayli dikkat çekici. İsmiyle müsemma olduğu okunmadan anlaşılıyor… Kitabın arka kapağında yazarın öykülerini okuyup düşüncelerini belirtenler, kitap hakkında düşüncelerini paylaşmaları emeğe verilen değerin yansımasıdır.  
Büyük bir merakla kitabın sayfalarını araladım.  Kitabın yazarı Aysel Özdemir yaşamın gerçeklerinden yola çıkarak, törenin baskısını, toplumun kadınlara karşı ilkel davranışlarının hala sürdüğünü, bu haliyle şekillenen coğrafyada hayatın realitesi ile kalemini buluşturarak yeniden kadınların yaşamına ayna tutmaktadır.  
Yazar Aysel Özdemir, ne ilahi bir kahraman, ne de siyasi bir aktör. Ataerkil bir aileden gelmiş olmasına karşı toplumsal baskılara karşı duran, yaşamın gerçeklerini yazı ile gözler önüne sererken darboğazda sıkışmış ve kendi haklarına sahip çıkamayan kadınların yaşam gerçeklerine ayna tutmaktadır. Dinlediği her öykünün ürpertisiyle kaleme sığınır. Mavi gökyüzünün tatlı esintisine düşen karar bulutlar siner  gözlerine...   

Yazarı tanımak gerekirse; doğumu yaşamı okuduğu okullar değil; onun söylemiyle; “yazmak geleceğe dair hayallerimde hep vardı” cümlesiyle kendine bir yol, bir hedef seçmiştir. İlkokuldan sonra azim ve gayret onun toplumsal baskılara karşı direnişini ortaya koymuştur. O da okuyarak ve yazarak kendi varlığını ortaya koyması elbette takdir edilir. O bir alaylı olsa da başarıyı yakalamıştır. 
160 sayfadan oluşan kitap da otuz küsur öyküye yer vermiş. Kitabın ilk öyküsü; “Törelerin Kurbanı Havin” törelere kurban edilen Havin’nin öyküsüne nice benzer öykü var. Bu öykünün acısını yaşadıkça yeni Havinlerin törelere kurban edilmesi için acısını bizimle paylaşması yazarın emeği, alın teri göz nuru...
“Mezopotamya’nın Kırgın Çiçekleri” yalnız bölgemizi kapsayan öyküler olsa da Mezopotamya da yaşayan kadınların kaderidir. Doğruyu eğip bükmeden, törenin bir kader olarak algılanmasını engellemese de karşı duruşunu yazıya dökmesi başarının kendisidir. Nazım Hikmet’in “Ve kadınlar bizim kadınlarımız:/Korkunç ve mübarek elleri,/İnce, küçük çeneleri, /kocaman gözleriyle,/Anamız, avradımız, yarimiz./Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen./Ve soframızdaki yeri, /sarı öküzden sonra gelen kadınlarımız...” mısralarını çağrıştırmaktadır.  
Okudukça öykülerin tamamı yaşananlardan oluştuğunu göreceksiniz. Alanlarda gezerek dinlemiş, kadın olmanın rahatlığı ile kadınlar ona açılmış, yaşamlarını, kadının aile içindeki yerini, köy yaşamındaki fedakârlıklara rağmen ezilip hiçlenmelerini yüreklerinden geldiğince anlatmışlar. Samimi ve sade bir dil kullanarak olaylara tanıklık etmesi bir kadının bölgemizde yaptığı en zor bir işi başardığına inanıyorum. 

Yazar Aysel Özdemir, sıradan bir anlatıcıdan farklı olarak olayların içinde akıp okuyucuyu çeken bir dil kullanmış. Yazar olayları dinlerken ve kâğıda dökerken zaman tünelinden geri döndürmek istiyor. Ancak bunu mümkün olmadığını o da biliyor. Yazar, yazarak toplumu duyarlı hale getirmek için öyküleri kitaplaştırarak mesaj vermektedir. 
Her öyküsü bir kadının çığlığının kapalı kapılar ardında sesleri bastırılmış olmasıdır. Ama yazar bu sesi toplumla buluşturmayı adeta kendine görev edinmiştir. Tüm yaşanmış çirkinliklerin önüne geçemez ama bireysel olarak karşı durarak toplumu uyarması yazarın erdemli duruşundandır. 


Yıllar var ki kadınlar saldırı, boşanma öldürme gibi nice olayları artık gazetelerin üçüncü sayfalarında küçükbaşlıklarla görebiliyoruz. İşte böyle bir zamanda bu tür olayları alan çalışması yaparak dinlediklerini öyküleştirerek toplumla buluşturma gayretini ortaya koyan bir bayanın kitabından habersiz olmak bir eksikliktir. 

Burada bir gerçeği paylaşmak gerekirse yazarın kadın olması onun kelimeler de yükselen çığlığını kimsenin duymaması onu üzmüşse de umudunu kıramamıştır. Kitabın basım masrafları, imza günü kısır bir döngüye dönüşmesi onu üzmüşse de umudunu kırmamış o yeni öykü kitabının hazırlığı çabasında olması onun azminin, gayretinin sonucudur. 

 

DİĞER YAZILAR
Yorum Yap
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Memleket Partisi'nden “genel merkez kapatıldı” iddialarına yanıt
Memleket Partisi'nden “genel merkez kapatıldı” iddialarına yanıt
Bakan Bak'tan milli sporcu Serkan Yıldırım'a tebrik
Bakan Bak'tan milli sporcu Serkan Yıldırım'a tebrik