BARIŞIN ÖNCÜSÜ
Misbah Hicri

BARIŞIN ÖNCÜSÜ

Bu içerik 1586 kez okundu.

Portreleri şekillendiren insani değerlerdir. O insani değerleri toplumsal yaşamla buluşturan insanları tanıtmak, yaptıkları hakkında düşünceleri paylaşmak bana fazlasıyla haz verir. Ancak toplumda hakkında yazı yazılacak erdemli insanlar öyle azalmış ki, o gidenlerin ardından rahmet okumaktan başka bir şey gelmiyor dilimizden. “Baki kalan gök kubbede hoş bir seda imiş” sözü ile Bâki’den kalan bu dizeyi  özümseyerek, bir şeyleri geride bırakan insanlar bahtiyar olanlardır. Onun için insanın mutluluğu adına kendini ortaya koyanlar için sayfalar dolusu yazılsa azdır bile...

Bir toplulukta konu yiğitlikten, kahramanlıktan açılınca adamın biri karşısındakine sorar; “sizin yaşadığınız yerde yiğit, kahraman, cesur  adam var mı? Diye sorunca, o da sanki bu soruyu bekliyormuşçasına hemen atılır. “Tanıdığım biri üç kişiyi öldürdü. İki aile birbirine girdi, on bir kişi öldürüldü.  Bir başkası iki adam öldürdü. Hele öyle bildiklerim var ki eline silahı versen karşısına kırk haramiler çıksa  tarumar eder.”

Adam bakmış bu söyleneni anlamıyor. İzah eder; “Sizde ölümle sonuçlanan bir olay sonrası insanları ve aileleri barıştırmak için uğraşan, mazlumun hakkına sahip çıkan, yetimi, kimsesizi sevindiren kimse var mı? Ben barışla, erdemlikle uğraşan insanlardan bahsediyorum. Canilerden, zalimlerden, kan dökücülerden bahsetmiyorum.” Tabi ki bunu duyanca afallar…Toplum olarak "yiğit, kahraman" diye hep cinayet işleyenleri ölçü almışız. Çağ dışından kalma o ölçü ki can alanlar saygı görüyor, onlara hürmet ediliyor. Oysa değer bulması gereken insanlığa hizmet edenler olmalıdır.

İşte benim de tanıtmak istediğim kişi, şehrin varoşlarında büyümüş, gençliğinde elinde çıkan kaza sonucu yaşadığı olaylar karşısında mağdur olmuş biridir. Bazen bela gelir insanın kucağına girer. O da delikanlılığın verdiği cesaretle cehaletin girdabında kendini bulur. Yaptığı yanlışın farkına varır ve yaptıklarından nedamet duyar, tövbe eder. Nice badirelerden sonra dört duvar arasında çilesini doldurur. Bakmış ki bu güne kadar yaptıkları insanlığa bir şey kazandırmadığı gibi onu toplumla içselleşmesine mani oluyor, o da insanlığın tüm güzel meziyetlerinden hareketle kendine yeni bir rota çizer. 

İnsanlığın erdemi, inancının ve sosyal yaşam gereği, düşüncelerini; örf ve adetlerin feraseti ile yoğurunca,  gönül yapmayı vazife edinir. Pişmanlığı sonrası doğan fırsatları değerlendirerek acı çekene, mağdura, mazluma barış arayana sahip çıkar. Çünkü  insanın doğasında öldürmek değil, barışın hüküm sürdüğüne inanır.

Sözüne sahip çıkmak erdemli olmanın gereğidir. Elinden geldiğince iyilik yapmak, nerede iki küskün varsa barıştırmak için kendisiyle sözleşir. İnsanlığın kötülüğe değil iyiliğe, yalana değil doğruluğa, dizleri üzerinde yaşamaktansa dik durmanın öğretilerini gaye edinir. Korkuyla yaşamak değil sevgiyi gönüllerle buluşturmayı hizmet kabul eder.

İnsanın kimliğine,  kişilik ve şahsiyet kazandıracak topluma hizmet anlamında diyalog yolu ile barışı insanların gönlünde filizlendirme uğraşını veren  bu zatı muhteremi ben ilkokul yıllarından beri tanırım. Yıllar bizi eskitse de dostluğumuzu eskitemedi.  İlişkilerimiz hep sürdü. Ben okul okudum. O mesleği olan kasaplığı sürdürdü.

Bu kişinin ismini versem de tanımazsınız. Çünkü o, hep geri planda kalmayı seven, yaptığı icraatın, insanlığa yararlığı bilinsin yeterli... O kendi isminin bilinmesini çok önemsemese de adıyla, sanıyla  Bakır Saçaklı... Kimliğine gelince; ilimizdeki Arap aşiretleri içinde Mısehre aşiretinin Saçaklı kolu olarak bilinen aileye mensup. (İsminin açıklanmasından hoşnut olmayacağını biliyorum. Ama toplumun bu tür insanları tanımaya hakkı vardır. Onun için paylaşma gereği duydum.) 

Onun ismi değil; önemli olan uzattığı zeytin dalını iki düşman aile arasında avuçlarında yeşertebilmektir. Barış için tükenen nefes, verilen emek, dökülen ter, barış sonrası onun en büyük mutluluğudur. Her barışın içinde bir acının yaşandığını bilir. Ama “olmuşla ölene çare yoktur” sözü nice kötülüğe açılan ağızları susturur. Hele “Kan kanla yıkanmaz, kan su ile yıkanır,” düsturundan hareketle “ateşe su taşımaya” hazırdır.

Sözün bitmesine fırsat vermeyen, kinin ve öfkenin  toplumsal handikaba dönüşmemesi için çaba sunmaktan geri durmaz.   Beynin yivlerinden süzülen sözleri tüm güzellikleri barışla taçlandırma adına süslemeyi gayret edinir. Girdiği barış davasında maddi ve manevi  bir zarar geleceğini bilse de iyiliği kucaklar, kötülüğü men eder.

          Enerjik ciddiyetinden ödün vermeyen, sohbetlerde tebessümünü esirgemese de yaşanan olaylar  onunun için sıkıntıdır, ezadır, derttir. Dinlemiş, okumuş almış dersini. Kısaca barış elçisidir. Eğri dünyada doğruyu söylemeyi şiar edinmiş, güneşin görmediği karanlık düşüncelere huzme düşürme anlamında hoşgörü ve nezaketi paylaşır. Çıktığı kutsal yolda insanlığa hizmeti kendine vazife edinmesini Yaradan'ın bir lütfü kabul eder. Barışın yolu iyilikten, faziletten geçtiğini bildiğinden her barışa ümitle koşturur.

Böyle insanları tanımak ancak bir barış töreni sırasında görülür. Onlar barışın vitrininde gerisinde dururlar. Çok özel ve özgün çalışmalarla sonuca geldiğinde o dünyanın en mutlu insanıdır.

 

DİĞER YAZILAR
Yorum Yap
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Memleket Partisi'nden “genel merkez kapatıldı” iddialarına yanıt
Memleket Partisi'nden “genel merkez kapatıldı” iddialarına yanıt
Bakan Bak'tan milli sporcu Serkan Yıldırım'a tebrik
Bakan Bak'tan milli sporcu Serkan Yıldırım'a tebrik